Hürriyet

28 Mayıs 2013 Salı

kalibre

Atış poligonuna mandalla asılan kelebek.

Bilirsiniz.
Karanlıkta umutlar körelir. 
Kendine söz geçiremeyen adamın halinden yine aynı kalibrede 
kendine denk bir başka adam eşlik eder.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Kağıt harita

Hayallerinden bahsediyordu bana.
Evin köşesindeki kafede oturuyorduk. 
Şirin masa örtülerdi vardı.
Müzikleri insanın bir an önce sıkıntılarını kusmaları adına düzenlenmişti sanki.
Karşımda durmuş. 
Eli yanağında,gözleri uzaklarda 
anlatmaya başladı.
Bir haritanın varlığından bahsetti.
Üstünde bir kadın bir erkek
anlaşılan epeyce mutluydular.
Bisikletle kağıt haritanın üzerinde öylece geziniyorlar.

İki çay istedim ben o esnada.
Müzik değişmişti.

Sözler ve birtakım deneyimler ve Özdemir.

Sözlerden ve birtakım deneyimlerden söz açıldı.
Eşiyle yaşadığı sorunların haddi hesabı yok. Burdan anlatsam meclise kadar yolu var dedi.
İçindeki burukluk ses tonuna bile yansımıştı. Kesik kesik anlatırdı.
Bazen bir anda sağanak şeklinde.
Sabah erken uyanmanın dezavantajı günün uzun geçeceği gerçeğiydi.
Bütün bereketler ve kapı komşuları.
Söz konusu eşi olunca konuyu zihinlerde daha fazla yer etmesi açısından örnekle açıklama gereği hisseti. Bu konuda kimseyi yanıltmak niyetinde değildi.
Nede olsa sahnede yapılamaz bir hata.
Sabah uyandığımda kendimi güneşin o kavurucu sıcağı karşısında bi çare hissettim.
Kahvaltı yapmanın alternatif bir etkinlik olacağını düşünüp mutfağa yöneldim.
Adımlarım güneşin ışığına karışınca çocukluğumu hatırlardım.
Anneanemi ve kapı girişindeki el yapımı kilimi.
Bizim hayvalara saygımız sonsuzdu eskiden.
Bilhasa anneanemin.
Mutfakta kahvaltı hazırlama seansım
güneşin kaybolmasıyla devam etti.
Ardından yağmur bastırdı.
Müziğin nakarat kısmına denk gelmişti.

Özdemir'i düşündü.
Elinde bıçakla domatesleri dilimlerken.
Ayağında terliksiz dolaşmaktan fena haz alırdı.
Yüksek sesle konuşmak gibi aykırı bir huyu vardı.
Bunu göğsünü gere gere yapardı.
Sandalyeyi aradı gözü 
oturdu.
Tuhaftır.
Ben Özdemir'le ilgili bir aktiviteye karar versem 
her defasında oturma ihtiyacı hissediyorum dedi.
Bütün toplumsal gerçeklerin ışığında.
Özdemir beni güçsüzleştiriyor.
Cümle kuramaz hale geliyorum.
Bir dayanağa 
biraz güce ihtiyaç duyuyorum.

Yabancı şarkılara eşlik etmeyi çok heves etmişti.
Anneannesinin kilimine 
ihtiyaç sahiplerine 
ve mp3 çalarlara.

Özdemir bende
sandalyeye oturma ihtiyacı hissetiriyor.
Güneş varken
bütün bulucinlerin ışığında
yağmur yağıyor.

Özlemlerim bir an'da bulutlara karışıyor.
Sahi mutfak tezgahında çorabımın ne işi var.

24 Mayıs 2013 Cuma

Alip sel'in Bank'larla münasebeti

İki durak sonra inmeye karar verdi Alip.
Arkadaşları gitmesi konusunda ısrarcı davranınca kıramamıştı.
Yanında oturan orta yaşlı teyzeyi kısık gözlerle izliyordu. Zaman dedi kendine.
Ne çabuk geçiyor. İki durak arası mesafeden daha az.
Mutlu sonlara alışık değildi.
Kederli vedalardan haz alırdı.
Annesinin ölümü en popüler vedaydı.
Buna alışması epey zamanını almıştı.
Durakta indi.
Bir süre durakta bir banka oturup düşündü. 
Daha önce oraya oturmuş insanları hayal etti bir mühlet.
Neler düşündüklerini.
Neler yaşadıklarını..
Evden çıkmadan önce üst komşusuna uğramış bir süre sohbet etmişlerdi.
Kendi başına kararlar almak her zaman zor olmuştu.
Üst komşusu böyle durumlarda akıl hocası olurdu.
Gidip gitmeme konusunda kararsızdı.
Bir süre sohbet ettiler.
Neler konuşuldu bilinmez ama gitme konusunda ikna olmuştu alip.
Şimdi bankta oturmuş etrafını öylece izliyordu.
Buluşma yeri az ötede bir mekanda gerçekleşecekti.
Gelmişken evin doğalgaz faturasını da yatırayım dedi.
Henüz vakit vardı. 
İşini hallettikten sonra buluşma yerine gitti.
Yine bir bankta oturdu 
Ve beklemeye koyuldu.
Elinde doğalgaz faturasının makbuzu vardı.
Güneşli bir gündü 
Beklemek daha ziyade 
Kıymete binmişti.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Sahici şarkılar sende en sevdiğim tişört gibi duruyor.

Yüzümün diğer yarısına söz geçiremiyorum. Un ufak edilmiş cümleler kaldı kapı aralığında. Canının yandığını ve bunu ummadığını söyledi.
Hiçbir kişisel gelişim kitabında un ufak edilmiş sözlerden bahsedilmiyordu.
Yada yüzümün diğer yarısına söz geçiremiyor oluşumun bende yarattığı tahribatlara pansuman deva olmuyordu.
Duygularına ket vurmanın manası varmıydı. Evinin çatısında duran televizyon antenin bozulma sebebi beni ne derecede ilgilendirir. 
Sesli mesajlar ve balkon konuşmaları.
Öksürük şurubunu unutmuştun.
Bunca saatten sonra aklıma gelişinin tek sorumlusu öksürük şurubu.
Bunu hangi siyasi ideolojiyle açıklarsın.
Biten her şarkının sonunu sana halatla bağlayıp derin manalar çıkarmayı nasıl açıklarım.

Sahici şarkılar sende en sevdiğim tişört gibi duruyor. Up uzun bir günün ertesi yorgun argın işten dönen babama bir takım açıklamalarda bulunmam gerektiğinin farkındayım.
Sabah kahvaltıda annemin akşam ne yemek istersiniz sorusuna maruz kalmanın lüksünü yaşıyorum.
Sahici lüksler sabah kahvaltıda annenizle yaşadığınız diyaloglardır.

Pişmanlık dolu bir yüzde oluşan çizgiler cinayet mahalinde geğirmeye benzer.

Manzara ve sayısını unuttuğum ağaçlar

Manzara ile aramda otobüsün kirli camı vardı. O gün çok yorgundum.
Yıllar geçmiş kendimi unutmuştum sanki.
Kalbimin kırık olduğunu sadece otobüsün camı biliyordu. 
Aklımın içimden geçenlere bir tek o şahitti. 
Arka koltuktaki kadın alışveriş yapmıştı ve üst komşusuyla bunun münakaşasını yapıyordu.
Son model telefonuyla.
Manzara seyretmenin tek dezavantajı gözlerinin içinden geçip kaybolan yol kenarındaki ağaçlar sanırım.
Ağaçları saymamın telaşında oluyorsun bir mühlet sonra zaten bir yerde unutuyorsun.
Bu bir nevi kişiye sıkıntılardan uzakta durma yetisi kazandırıyor.
Yol bitiyor.
Otobüs yavaşlıyor.
Kendine sorduğun en soru;

Camda biriken terimi nasıl temizlemeliyim.

21 Mayıs 2013 Salı

İklim değişikleri ve Sokrates üzerine bir takım konuşmalar.

İklim değişikleri ve Sokrates üzerine bir takım konuşmalar.

Kalecinin tedirgin bakışları karşısında uykularım haram.
Sokrates ve Platon'un düzeyli ilişkiler karşısında hayretler içerisindeyim.
Sokrates kendisini öldürtmeye niyetliydi. Bunun için felsefe yapmaya karar vermişti.
Bu gerçeğin er yada geç karşısına çıkacağını biliyordu.
Kendi adına yazılı bir eseri yoktu.
İnsan aklının herşeye cevap olacağını söylüyordu.
Bütün gerçeklerin az ötesinde bu onun rasyonalist bir adam oluğunun kanıtıydı.
O gün gelip çattığında Sokrates tutuklandı.
Çünkü düşündüklerini insanlarla paylaşmak mevzusunda ağzı pek sıkı değildi.
Kötü sonu bildiği için Platon'u yanına öğrenci olarak aldı ve bildiklerini paylaştı.
Yargılandığı sırada bütün konuşmalarını Platon kaydetmiş ve arşivlemişti.
Düz burunlu kısa boylu çirkin bir insandı Sokrates
Gelecekte adından söz ettireceğinden emindi sanırım.
Kendisini ölüme mahkum ettiler.
Kendisine reva görülen buydu.
Düşündüğü ve bunu insanlarla paylaştığı için ölüme mahkum edilmişti.
Özür dilediğinde kendisinin affedileceğini söylemişlerdi.
Sokrates bunu kabul etmemiş ve öldürülmeden önce zehir içip kendi canını kıymıştı.
Evet bu Sokrates'in cesaretinin bir timsali.
Artık herkes rahattı.
Özellikle Sofistler.
Çünkü Sokrates bilgisini satmazdı.
Bu onun hayat görüşüne tersti.
Çünkü o bir filozoftu ve bunun ne demek olduğunun farkındaydı.
Sokaklar avareler gibi dolaşıp 
akşam dolmuşuna yetişmesi gerekirdi.
Öğrencisi Platon'la birlikte eve her gece çamur içinde ayakkabılarıyla girerlerdi.
Sofistler çoktan bankadan kredi çekmiş ve TOKİ'den ev satın almışlardı.
Hepsinin en lüks arabası vardı.
Ama Sokrates ve Platon toplu taşıma müdavimleriydi.
Ve pazardan en son çıkanlardı.
Kendi adına okul yaptırmadı.
Kendi adını taşıyan bir kitap bile basmadı.
Ama dünyanın en önemli felsefecisiydi.
Sokrates. Kendi içinde yaşayan ve doğrularını insanlarla paylaşmaktan korkmaya gözü pek bir adamdı.
Bazen kendisine kızıyorum. Keşke ideaları uğruna bu kadar idealist ve tutarlı olmasaydı keşke diye.
Keşke kara para aklasaydı.
Veya Platonla birlikte ortaklaşa bir dersane açıp insanlara özel ders karşılığında bilgi satsaydı.
Ne derece mutlu olabilirki toplu taşıma aracında.
Yada insanlara doğruları anlatmanın ne tür zevk alınacak bir tarafı var ki.
Cümleler ve kelimeler boyunca anlatsa bile bu onun sonunu değiştirmeyecekti.
Sokrates yine meydanda insanlara birşeyler anlatan o düz burunlu kısa boylu adam olacaktı.
Kendi içinde belirsizlikleri yokmuydu.
Elbette vardı.

Belki binanalar dikseydı Eski Yunan'da ve kaçak yapılaşma sektörünün lideri olsa 
çok zengin ve hatırı sayılır bir adam olabilirdi.
Ama eminim ki ben şuan onu buraya yazamazdım.
Benim zihnimde sofistler kadar yer kaplamayacaktı.

O bir karar verdi
ve bunu uyguladı.
Yaşasın Toplu Taşıma Araçları
ve Ezanlar..


19 Mayıs 2013 Pazar

Bir kadına şiirler okumanın büyüsü

Bizim mahallenin girişinde değişik desenlerde tabelalar var.
Bunun bir manası olduğu konusunda her gece kendime değişik tarzda sorular yöneltirim.
Baharlar gelmiştir. Kışlar kovalanmıştır. Şarkılar söylenmiştir.
Her defasında sözleri değiştirilmiş.
Varlığımın bu evrende kapladığı alan elbetteki önemsiz sayılabilecek ölçüde.
Ağlamak henüz ayıp sayılan bir eylem.
İçinde ''eylem'' geçen her cümle kendi sonunu hazırlayan birer sanık.
Üzülmek lüks 
Otobüsle seyahat etmek keza.

Caner abi var bizim muhitin sakinlerinden.
Ağlama duvarı mübarek.
Bir kadın uğruna kendi yaşından fazla türkü dinlemiştir.
Neşet Ertaş'ın öldüğü gün bir demlik çay içtiği söylenir.
Kırk gün sakalını traş etmemiş.
Kırk gün sadece Neşet Ertaş dinlemiş.
Hakkında yapılan dedikoduların haddi var.
Hesabı yok..

Bir kadına şiirler okumanın büyüsü
günümüz şartlarına ne derece adapte edilebilir ki.
Bir masanın etrafına oturtulmuş kadınlar düşünün.
Yanına kalem alsalar
bir miktarda kağıt mesela
ve sadece yazsalar.
Biraz anlaşılır olmaz mıydı
dünya ve masalar..

Bari sen yapma bunu.
Sahi masadan aldın mı
o kağıt parçasını..

Ölçü


Bir insanı sevmenin ölçüsü tayin edilebilirim mi.
Bir kadına ben seni aşırı derecede seviyorum demenin
dayanılmaz acısı taşınabilir mi
yürekte.
Bu o kadına yapılmış en büyük haksızlık değil midir.

Siz hiç bir kadını yarı yolda bıraktınız mı.
Bu bir manavı ne derece alakadar eder ki.
Siz bir manavın elmalarıyla ne derece ilgilisiniz.
Kendi boşluğunu başkalarının ceplerinden arta kalan yüzlerle doldurmanın ölçüsü tayin edilemez.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Evli bir adamla aynı odayı paylaşmanın dezavantajları

Evli bir adamla aynı odayı paylaşmanın dezavantajları

Kamusal  mecrada kendime yer edinmem epey zor. Kendi haddimi bilmem konusunda okul müdürlerinden bu konuya ilişkin derin telkinler aldım. İçinde bulunduğum ruh halini de göz önünde bulundurursak insanı ihtiyaçlarımın karşılığı bu olmamalıydı. 
Ne derece merak uyandırsamda insanların gözünde ''herşey'' kelimesini cümle içinde nasıl kullanacağımı bilmiyorum.
Kafa karışıklığı ve son ödeme günü stresini bunun dışında tutuyorum.

İnsanın boş bulunduğu an'larla başlayalım.
Kız isteme merasimlerinde buna çoğu kez şahit oluyoruz.
Kız'ın babasıyla göz göze gelmemeye çalışan damat adayı çareyi çorabına bakmakla bulur.
Hayatında ilk defa farklı bir eylemde bulunmuştur.
Sorsan gururundan bunu kabul etmez.
Neyseki şahit oldum. Gözlerimle gördüm.
Baş parmağının boyutu hakkında akademik bir bilgiye sahip olmuştur ve
üstüne araştırmalar yapıp tez yazacak kıvama gelmiştir.
İnsanların derin hastalıklı hallerini anlamakta neden güçlük çekiyoruz.
Neden bir insan kendi çorabıyla bu kadar uzak bir ilişki içerisinde.

Muhalif düşünceler müthiş bir mücadele içerisindeler.
Kimisi insan öldürmenin derin hazzını iliklerine kadar hissetmek isterken
kimisi annesiyle ilişkilerini yola koymak için fırsat bekler.
Sanırım anneler günü bunun için var.
Belkide yoktur.

Alternatif dünya kurma girişimlerim yüksek maliyet gerekçesiyle
karar merciiler tarafından olumsuz karşılandı.
Gerekçe olarak bana yüksek maliyetin yanında ''hayali'' yanıtının verilmesi 
asil incitici olan.
Siz insanoğlu ve diğerleri hakkınızda bir takım yargılarda bulunmak epey kolay
bunun farkındayım.
Farkındalık mevzusunda sizinle boy ölçüşemem 
keza iliklerinizde kan akıyor.

Bir çorabın 
bir parmağın
ve muhalif düşüncelerin
asıl mecrası küçük bir ekran olsa
belki bir kağıtta yazsa
sıkıntılar bir mühlet 
bir çocuğun uykudan uyanması olur sanırım.


7 Mayıs 2013 Salı

Aruk Eliha'nın gurbet macerasından bir kesit.

Aruk Eliha.

Sevdiği kadın uğruna gurbete gitmek gibi çılgın fikirleri olan para biriktiremeyen nev-i şahsına münhasır bir Anadolu insanı Aruk Eliha..Babasıyla geçirdiği 24 kocaman senenin ardından bir takım kararlar almış.Zaman tüketme konusunda profesyonel manada çalışan bir emekçi. Kendine ait besteleri bulunan.Şiirler yazan. Karakteri karışık. Üstüne üsttük ispanyol paça pantolonlarıyla başı dertte bir kişilik. Adli sicil kaydı bulunmaz. Akıl fikir sahibi bir insan. Bir karıncayı incitmek gibi niyeti olmadı hiçbir zaman..
Babasıyla belki ilk defa bazı konularda çatışacaktı. Gitmek istiyordu. İspanyol paça pantolonuyla Avrupa'yı titretmek istiyordu. Babası tamda bu noktada kuşkuluydu işte. Kendi dünyasında yaşamış bir genci Avrupa'nın ortasında bir başına salmak tabiri caizse kuşu kurda emanet etmekle eşdeğerdi.
Israrcıydı. İstekliydi. En sonunda babasını ikna etmeyi başardı. İkna etmek sayılmaz aslında. Babası ısrarı karşısında pes etmişti. Endişeliydi. Bir o kadarda korkuyordu.
30 Nisan 1982 günü öğleden sonra güneş tam tepedekyen yola çıktı Aruk Eliha.

Yüreğinde kuşlar vardı.
Sorular bir çok. 
Alışılmadık sahneler alakasız adamlarla can bulur.
Göz bebekleri aniden büyür.
Saattin geç saatlerinde münasebetsizce kapınız çalar.
Bir gün babasına kıldığı namazın manasını sormuştu. Dua'ların manasını biliyormusun baba.
Mensubu olduğun din'i hiç sorguladın mı.
Babası şöyle demişti.;
Evlat bizim dinimiz mantık dini değildir.
Bizim dinimiz nakil dinidir.
Bu sebepten sorgulamayız.
Aldığı yanıt karşısında kalesini terk eden kaleci misali kenara çekildi.
Atılan gollerin bir manası yoktu.
Sebepler sıraladı kendince 
yaşamını,varlığını özümsedi.
O günden sonra babasına pek soru sormadı. Bayramlarda el öpüp rıza alması yetti.

Aruk Eliha.
Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardında kendisini gurbette buldu.
Bir tanıdığı vasıtasıyla inşaat işinde çalışmaya başladı.
Günler hızlıca birbirini kovalamaya başlamıştı artık.
Artık beste yapıp şiir yazamıyordu. Kolunun ağrısından hemen uyumak istiyordu. Gurbet gözünde bir an'da küçülmüştü. Buna hasrette eklenince akşamları zor eder hale gelmişti.
Bir mühlet sonra işinden ayrıldı ve kendisiyle daha vakit geçirebileceği bir iş aramaya koyuldu.
O arada tanıştığı bir kadınla yakınlaşmıştı.
Adı Weronika'ydı. 
Dilini bilmiyordu.
Zamanla anlaşmaya ve dil öğrenmeye başladı. Zor olsada bunu başardı. Çünkü aşık olmuştu.
Weronika'yla geçirdiği her saniye çok değerliydi.
Yeniden beste yapmaya ve şiirler yazmaya başlamıştı.
Kendisine vakit ayırabileceği bir iş'te bulmuştu.
Artık gurbetin sınırları genişlemişti ve kader yüzüne gülmüştü.
Yine sıradan bir günün ertesi Weronika kendisini yemeğe davet etmişti.
Ailesiyle tanıştıracaktı. Aruk çok heyecanlıydı. En beğendiği pantolonu giyip gri gömleğiyle yola koyuldu. Alnında soğuk terler vardı. Çiçekçiden bir demet papatya aldı. 
Weronika çiçek sevmezdi ama olsun.
Kendisini Weronika'nın babasının karşısında kanepe koltukta otururken buldu.
Göz göze gelmekten çekiniyordu.
Bu durum Weronika'nın babasının hoşuna gitmişti.
Gülümsüyordu.
Weronika ipek komidinin yanında öylece duruyordu.
Belli belirsiz etrafına bakınıyordu.
Kulağı çınlıyordu.

Aruk Eliha'nın gurbet macerasından bir kesit.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Deri ceketiyle hayvanat bahçesinden dolanan adam

Deri ceketiyle hayvanat bahçesinden dolanan adam.

Kendisiyle hisleri arasında derin uçurumları vardı.
Yeni alışkanlıklar edinmişti. Cebinde taşıdığı paket sigara buna küçük bir misaldir.
Yabancı şarkılara karşı ilgisi artmıştı. Her geçen gün biraz daha sarhoş oluyordu.
Sevdiği kadınla evlenmek için babasından rıza alması gerekiyordu,
halı saha maçlarına bu sebepten ara verdi.
Kahve ahalisiyle sohbetlerine ve amaçsızça harcamalarına ara vermek zorundaydı.
Üstüne taksitli alışverişlerin en popüler sezonundayız.
Sevdiği kadın bir ilk okul öğretmeni.
Doğu görevi olarak Van'da bir köyde öğretmenlik yapıyor.
Ailesi giderken epey endişeliydi. Gitmemesi hususunda baskı yaptıklarını 
bu baskıların sonuçsuz kaldığını gözlerindeki kararlılıktan anlamak 
zor olmadı. Memur bir ailenin ortanca kızı.
Haftasonlarını kendine ayıran bir kadın ve hayvanlara ilgisi daha çocukken başladı.
İşte tüm meselenin başlama noktası burası;Hayvanlar.
Bizim adamla bir hayvanat bahçesinin çıkış kapısında tanıştılar.
Üzerinde sarı bir gömlekle çıkışta bekleyen kadın.
Geri geri gelen kamyonun farkına varamamıştı.
Bütün bunlar kaderin bir cilvesi sözüne ne derece uyuyor değil mi.
Bütün yabancı şarkılar eşliğinde.
Adam farketmeden kadının sağ omzuna bir dirsek attı kamyon kasasıyla.
Akabinde gelen çığlık sesi.
Cümbüşün habercisi.
Arabadan inmesi ve kadının yanında bulması kendisini bir kaç saniyesini aldı.
Daha önce sarı gömlekli bir kadına hiç çarpmamıştı.
Bunu yaptığı için içten içe seviniyordu.
Hatta kahkahalar atıyordu.
Durumu kotarmanın yollarını aramalıydı..
Kadını kamyona bindirdi hışımla.
Yola koyuldular.
Acılar içinde kıvranan kadın kendisini bir an'da hiç tanımadığı bir adamın yanında ve bir kamyonun dikiz aynasında bakarken gördü. Buna şaşırmasıyla susması bir oldu.
Adam alnında akan soğuk terlerle yolundan gözünü ayırmıyordu.
Kadın sarı gömleğiyle adeta duruma tüm varlığıyla şiirsellik katıyordu.
Bir süre devam eden yolculuk bir hastanenin önünde son buldu.
Adam kocaman kamyonuyla hastanenin acilinde öylece duruyordu.
Kadını hemen arabadan indirdi ve hastaneye geçtiler.
Bir süre sonra birlikte çıktılar. Kadının ciddi bir sorunu yoktu. Sadece kolu zedelenmişti.
Bir süre dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Adam kadından özür diledi.

Hastane kantininden iki çay aldılar.
Bir banka oturdular.
Sarı gömlekli kadının karşısında tüm ihtişamıyla kamyon duruyordu.
Naylon bardaktan aldıkları çay'larını yudumladılar.



Sürahi

Yalnızlığını başka bedenlere bölüştür.
Onarılamaz yaralar meydana getir.
Gedikler aç içinde.
Hayata tavır al ulu orta.
Bu senin yazgın olsun.

Her gece kuyularına atacak bir taş olsun cebinde.
Biliyorsun ki, 
Uyku yekpare bir şey değildir''


Kendisini ifade etmekte güçlük çeken sürahi

Kendisini ifade etmekte güçlük çeken sürahi,

Derin nefes al.
Al
Ver
Tamam bu yeterli.
Giyinebilirsin.
Neyim var Doktor. İkili ilişkiler konusunda hassasiyetimi biliyorsun.
Kendimi ifade etmekte güçlük çekiyorum. Duruma ızdırap katma.
Uçucu maddelerden uzak durduğumu sana her defasında izah etmeye çalıştım.
Bugün neden bu kadar suskunsun Doktor!
Kendini yormamalısın.
İçinde bulunduğun durum biraz karışık.
Uzunca bir süre evden çıkmamalısın.
..
Kötü haberler her zaman yarım verilir.
İzahını bir kelimeye yüklemek güçtür.
Bu sebepten cümleler kurulur.
Şiirler kısadır çoğu zaman.
Günlere nazaran.

Takvim yapraklarının koparıldıkları an'da çıkartıları sesi düşündüm.
Anne'mi düşündüm.
Kardeşlerimi.
Savaş sonrası bir köy Meydanı'nı.
Hani var ya 
Tabelası sökülmüş izinsiz
İsimsiz köy meydanlarını..

5 Mayıs 2013 Pazar

Bencil bir kadının kalbini çalmaya meyletmenin bedeli

Bencil bir kadının kalbini çalmaya meyletmenin bedeli.

''Kederli şarkılar iş çıkışında dinlenmez. 
Amatör ruhlara sahip kadınlar bunu sık sık tekrar ederler.''

Zamanlama konusunda yine her zamanki gibi ustasın.
Ara sokaklarda karşıma çıkmana ne demeli ya.
Benim bir kalbim var.
Otobüsü kaçırmam an meselesi.
Seni bir ağacın dalı olarak hayal ediyorum bazen.
Herhangi bir ağacın
öylece yani.
Defalarca hemde.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Adından bunca söz edişimin sebebi vardı.

Adından bunca söz edişimin sebebi vardı.
Suretinden önce gelirdi adın,
süzülürken yaşlar gözünden
teselliyi ben adınla yapardım.

ya da,
veda ederken sana
yorgun bir günün ilk ışıklarında
karşılamak derin bir manaya binerdi.
Gün itiraz etmeden başlardı adınla.

Adından bunca söz edişimin sebebi vardı.
Kendi yolundan gitmeye karar verdiğin gün,
adından başka bir şeye inanmadım.





2 Mayıs 2013 Perşembe

Senden uzakta bütün uçaklar rötarlı

Senden uzakta bütün uçaklar rötarlı.

Birinin ölüm haberini aldığın an'da hissetiklerini 
sana mesai bitiminde yaşatan kadının adını kalbinin giriş kısmına yazmalısın.
Bütün yorgunluklar
ve zam'lara istinaden.