Hürriyet

28 Ekim 2013 Pazartesi

Türkü,şiir ve Ayten

Ayten,

Türküler dinliyorum.
Sen aklıma düşme diye.
Yere yakın.


Şiirler okuyorum.
Özlemin üstüme varınca.
Yol boyu.

Kalem alıyorum.
Kağıt buluyorum.
Defterimden.
Ortaokul son.

Sen kokuyor.


Ayten içe doğru

Ayten,

Seni az az seviyorum.
Nabzım stabil.
Göz kapaklarımı tasarruflu kullanıyorum. 
Üç vakte kadar aşk. 
Yollar kapalı.

Seni az seviyorum.
Konum vermek gerekirse,
Sol kaburgamın altı.
Incitici cümleleri en üst rafa kaldırdım.
Seni kışlıkların yanına.

Seni seviyorum.
İçe doğru.
Tişörtlerim sen kokuyor.
Akşam gelirken manava uğra.
Ekmek al.

20 Ekim 2013 Pazar

Ayten'le muhalif olmak

Ayten,

Klasik müzik severdi.
Ben Arabesk dinlerdim.
Muhalif olduğumuz tek mesele müzik anlayışımızdı.

Sabahları uyanınca bilhassa derin tartışmalara girerdik. En tatlı sabahlardı. Yatağımızı toplamadan başlardık güne. Bazen ondan önce uyanır sevdiği bütün kasetleri saklardım. Uyanınca evin içini didik ederdi. Bulamazdı bir türlü. O gün kahvaltıyı Orhan Gencebay'la açardık. Kahvaltıda sonra bulaşıkları o yıkar ben durulardım. Pijamasını ıslatırdım bazen. Bunu bilinçli yapardım. Çok kızardı. Bahanem olurdu. Sarılmak için. Elleri deterjanlı sarılırdım ona. Deterjanlı ellerini yüzüme gözüme bular bende öc alırdı. Bazen tabakları kırdığımızda oluyordu. Tezgahtaki bulaşıkların hepsini kırmadığımıza o gün şükrediyorduk. Duş alıp. Çıkardım evden. İşe giderdim. Çıkmadan evvel sakladığım kasetlerin yerini söylerdim ona. Yüzünün ifadesi değişirdi. Yüzünün ifadesi de kapı aralığında kalırdı onunla. 
Tıpkı kasetleri gibi.

Ayten, benim kapı aralığında kalan yüz ifadem. Yüzünden öperim.

19 Ekim 2013 Cumartesi

Ayten biraz hayat

Ayten,

Bana yakışmayan o kadar fazla durumun içine itildim ki burdan buna dem vurmamın kimseye bir yararı olmayacak. Senden bahis açıldıkça mutfağa kaçıyorum. Buzdolabının raflarını yeniden diziyorum. Domatesler ayrı. Yeşillikler ayrı rafa. Bozulanlar çöpe. Keşke diyorum. Keşke benimde hislerim Bozdolabı raflarından oluşsa. Keşke senden öncesini ayrı. Seninle olanı ayrı. Senden sonrası ayrı rafa kaldırsam. Keşke bunlar düşüncede olup biten birer fikir olup kalsa. Öyle değil. İçerden sesleniyorlar bana. 
Gel diyorlar. Buzdolabının raflarını düzeltmiş odaya geri dönüyorum. Mutluymuşum gibi yapmaya devam ediyorum. Gülüyorum. Insanlarda gülüyor. Ne çok şey gülmek. 
Ne basit. Açıp içimi baksa biri. Buzdolabının en üst rafına kaldırır. Kışlık diye açmaz altı ay. Kanepede bile yalnızım. Yanımda kimse oturmuyor. Tam karşımda herkes. Tıpkı hayat gibi. Tıpkı sen gibi.

Göz hizamda olmasan keşke.

Omuz hizamda olmanı tercih ederim.

18 Ekim 2013 Cuma

Ayten biraz

Herkesin bir sevdiği yokmudur?

Benimde herkes kadar. 

Belki biraz fazlaca.

Ayten’in üstüme sinmişliği var.

Ellerime kollarıma bacaklarıma saç diplerime dokunmuşluğu var.

Yahu.

İnsan beraber yemek hazırladığı,

Bulaşık yıkadığı,

Kahvaltı yaptığı birini nasıl unutur?

İşte Ayten,

Bunların hepsinden biraz.

17 Ekim 2013 Perşembe

Ayten kim?

Ayten,

Bakıp bakıp uzaklara daldığım,

Gelmek için kendime ayağa kalktığım. Kızmasın diye vaktinden önce beklediğim, kızınca, almak için gönlünü sürahilerce su içtiğim. Böbrek taşlarıma ve kalp ağrıma lazer ışınlarıyla sevgi enjekte eden bir kadın. Sabah uyanınca tüm bunları yapmış olan bir kadın. Öğleden sonraları bana güneşin varlığını defterime çizerek anlatan sonra 365 gün yanımda sıkılmadan bekleyen bir kadın. Sıkılmak diyince şimdi aklıma geldi. Bizim kelime daarcığımızda “sıkılmak, üzülmek, aldatmak, kandırmak ve yalan” söylemek anca bir şiirin dizeleri olabilir. Kendi aramızda bu kelimeler hala vuku bulmadı. Bulmasın diye perhiz ettik kendimizi. Istikrarımızı devam ettiriyoruz. İlk okul yıllarından süre gelen birçok alışkanlığımız var. Ben boynumda cevşen diye Ayten ismini taşırım. Boynumda duran ip. Ilk okulda silgim kaybolmasın diye annemin boynuma astığı iptir. Silgi kayboldu ama Ayten kaybolmaz. 
Şimdi gündüz uykularımın yerine Ayten’e sözler bercesteler diziyorum. 
O vakit bir anlamı oluyor.

Ayten,

Bizim üst mahallede oturur.
 
Sevgi apartmanı No:1.
Balkondan bana bir bakışı var.
 Sanki dersin affet. 
Ayten diyorum. 
Seni o balkondan vinçle indireceğim. Gülüyorum. Kahkası mahallenin neşesine halay çektiriyor. Annem biliyor. Babam çaktırmıyor. Kardeşim tedbiri elden bırakma diyor. Ayten diyorum. Seni sevmekten korkuyorum. İnsan bir kadını aklın mantığının ötesinde nasıl sever. 
Ayten kirpik uçlarımdan öpüyor. 

Mahallenin öteki ucuna kadar kovalıyorum kendimi.
 Saatlerce kendimden haber alamadığım oluyor. 

Sen şimdi Ayten kim diye soruyorsun. 
Bu anlatabildiklerim.

Anlatamadıklarım var daha. 
Aklımı yitiririm. 
Selam ederim.

15 Ekim 2013 Salı

Ayten ve buzdolabı

Ayten,


Seni bebek mamasına bular yüzüme gözüme bularım. Seninle tarçınlı sıcak çikolatalar içerim. Buzdolabında dünden kalmış ne kadar yemek varsa ısıtır yeriz.

Kirli elbiselerimizi karıştırıp yıkarız.
Beyazlar ayrı.
Renkliler ayrı.
 Seni alır çamaşır ipine asarım. Hislerine kokulu mendiler işlerim. 
Can’ın istedi diye meyveli dondurma ararım gece 3’te. Bana ehemmiyetsiz sözler kurma. 
Al beni. Yastık kılıfı yap hislerine. Başını koy üstüme. 
Nefesin aksın bana doğru. 

En son seni düşündüğümde baş ağrım vardı. Dün gece idi. Annem rutin diyor. Ben Ayten diyorum. 
Senin marjinal faydan azalmasın diye adını periyordik zamanlarda zikrediyorum. Allah şahidim korkuyorum Ayten. Korkudan bazen çişim geliyor. Heyecanla karışık. Seni her düşündüğümde heyecanım benim odamın tavanına kafa atıyor. Baş ağrısı bu sebepten olabilir. Her neyse seninle bir Park’ta yada çay evinde karşılaşmak istiyorum. Bu bizi mümkün kılar. Bilirsin seninle yalnız kalmaktan korkarım. Korkarım çünkü kalbim bu heyecana müsait değil. Ölmek mantıklı bir ihtimal değil. Ayten, kendime ayakkabı aldım. Ama topuğuma vuruyor. Bugün gidip değiştireceğim. 

Geçerken sana uğrasam balkondan sarkıtırmısın sevgini.

Koklarım biraz. 

İşlerim rast gider.

Parmak uçlaçlarından öperim.

14 Ekim 2013 Pazartesi

Bu sabah Ayten

Ayten,

Bu sabah erken uyanmanın huzursuzluğunu yaşıyorum. Boynumda dünden kalan ağrı var. Başım zonkluyor. Yataktan doğrulup mutfağa gidiyorum. Yalnızlığıma bir bardak suyu ortak ediyorum. Ikincisini annemin hatrına içiyorum. Yine diyorum. Yine sabah oldu. Yine sancılı bir gecenin ertesi. Kahvaltılar çare değil. Çoraplar ve tostlar. Eski şarkılara yöneliyorum. Seni hatırlatan bütün şarkılar 90'larda yazılmış sanki. Yıldız Tilbe ve diğer şarkılar. Olmaz diyorum. Perdeleri açıyorum. Güneş annemin yüzü gibi kamaştırıyor gözlerimi. Dizlerim ısınıyor. Yüzüm ve yüreğim. Ayten seni ekolojik bir vaka olarak değerlendirmek gerek. Gözlerini ayrı diz kapaklarını ayrı incelemek gerek. Hepsi için ayrı ayrı şarkılar besteleyip klipler çekebiliriz. Seni bir şarkının sözlerine denk düşürüyorum Ayten. 

Ayten bu sabah simit yedim. İki tane. Tabağımda susamlar kalmıştı. 
İşret parmağımla tabağımda kalan susumları yemeye çalıştım. Ben kanaatkar bir insanım. Seni o susam taneleri kadar seviyorum. 

Müslüm Yüksel/Bu sabah Ayten.

13 Ekim 2013 Pazar

Galip

Üsküdar vapur iskelesinde oturmuş. Kredi kartlarımın borcunu nasıl öderim diye kara kara düşünmekteydim. Ailem sevdiklerim yetmezmiş gibi borçlarımıda ihmal etmeye başlamıştım. Elimdeki küçük not defterine büyükten küçüğe doğru borçlarımı tek tek yazdım. Onu ordan alıp diğerine ekliyorum. Diğerini öbürüne. Sonuç hep aynı. Kocaman bir eksi. Aradan kaç vapur gitti geldi hesap etmedim. Yanıma kaç çift oturdu. Kaç çifti uğurladım bilmiyorum. Sustum. Bekledim. Çay içmenin çözüm olabileceğine karar getirmiştim. Not defterine çay parasını eklemekti cabası. Hava açıktı. Sıcak bir istanbul günü. Kendimi denize atmanında çaresi yok. Şarkılar dinliyorum. Şarkılar biraz narkoz etkisi. Uyanıyorsun ardından. Büfeler var etrafta. Büfeler ne çok umut satar. Hemen ceplerimi kontrol ediyorum. Cüzdanım yerinde. Istanbul’a bahar akşam vakti gelir. Baharın adını bir sokağın girişinde rastlıyorum. Utanıp başını önüme eğiyor devam ediyorum yoluma. Ne uyanıyorum bilseniz. Bulunduğum yere mıhlanıp kalıyorum. Yanımda yeni çiftler oturuyor. Yeni yüzler her zaman baharın habercisidir. Her zaman. Telefonum çaldı. Kardeşim arıyordu. Abi. Hastayım. Yetiş.
Hastaneye gidiyorum. Adres şurası. 
Telefon kapandı. 
Kulaklarımın kızardığını hissettim.
Vapura atlayıp gittim hemen hastaneye. Vapurda üst katta oturdum. Zaman yavaş akmaya başladı adeta. Herkes herşey yavaş hareket ediyor. Herkes yavaş düşünüyor sanki. Vapur olduğundan çok yavaş. Algı yetimi yitirdiğimi düşündüm. Oturdum. Geçmesini bekledim. Vapur karşı tarafa geldiğinde kulaklarımda derin bir çınlama sesi vardı. Kulaklarımdaki kızarıklığın tüm bedenime yayıldığını hissediyordum. Indim. Koşmaya. Bir an önce hastaneye gitmek istiyorum. Kardeşim hastaydı. Bana ihtiyacı vardı. Kağıthane Devlet Hastanesi’ne vardığımda saat biraz geç olmuştu. Buldum kardeşimi sarıldım. Mahçup mahçup bana baktı. Ben ona baktım. Biraz ağladık. Tişörtüme yaşları bulandı. Aldım alnıma sürdüm. Kağıthane Devlet Hastanesi erkek müşahade odasında kardeşimle serumlar hakkında akademik kaynak oluşturulabilecek düzeyde sohbet ettik. Ağrısı geçmiş. Yüzü gülüyordu üstelik. Şimdi evdeyiz. Karşımda uyuyor. Bunları ona yazdığımdan habersiz. Bilse ağlardı. Bende ağlardım. Siz bilin istedim. Belki birlikte ağlarız. Kardeşlerinizi sevin. Onlar kredi kartı borçlarından çok daha mühim. 


9 Ekim 2013 Çarşamba

Ayten!

Seni alır yüreğime yüz görümlüğü diye takarım Ayten! Seni bir cümleye sığdırabilmenin sancısını yaşarım geceleri. Üzülürüm. Kahrolurum. Etimi kopartır. Lime ederim. Seni üzmeyi aklımın duraklarında bile indirmem. Yalnış otobüse bindirir. Farklı şehirlere, ilçelere, kasabalara köylere gönderirim. Bilirim Ayten! Sevmenin değer vermenin itilip kakılmanın o kekremsi tadını bilirim. Üstümde dünden kalan bozuk paralar gibi bilirim. Ellerimi her cebime soktuğumda oynar. Isıtırım. Sevseydin şayet. Senin ellerini ısıtırdım Ayten!

Biz henüz 10 yaşına bile basmadan Bayram sabahlarında en güzel elbiselerimi giyer. Dedemin elini öpmek için sıraya girerdim. Şimdi bankalar bize kredi versin diye sıraya giriyoruz. Azaldı Ayten! Herşey azaldı. Dedeler azaldı. Bayram sabahları azaldı. Limon kolonyaları azaldı. Bayram harçlığıyla aldığımız gofretler, bisküviler ve arasına koymak için lokumlar azaldı. 

Bende azaldım Ayten!
Seni beklemekten. Olmayan sevgini kapında dilenmekten, kapımı sen diye açıp faturaları görmekten bende azaldım Ayten! 

Bak Ayten!
“Şarkı dinlemek istemiyorum ben. Şarkı söylemek istiyorum.” 

Sevgiyle.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Kaos

Sen şimdi olmasan ne olur?
..olmaz.

Çünkü akraba evlilikleri artar. 
Ülke kaosun eşiğine gelir. 
Annem gömleklerimi ütülemez. 
Resulullah beni affeder.
Dinlendiğim bütün şarkıları en az iki kere dinlerim. En az iki kere yaparım kahvaltıları. En az iki kere uyur hiç uyanmam. Anneme aldığım papatya özlü çayın tadı olmaz. Arabada sigara içmenin tadı olmaz. Gittiğin yerle varacağın yerin yolları tadilatta olur. Ben tuhafiye işine girerim. Şimdi sen olmasan olmaz. 
Şimdi senin olmaman olmaz. 

Evet en az iki kere.
En az iki kere tekrar ederim ben kelimeleri cümleleri. ..

4 Ekim 2013 Cuma

Kelebek

Bir adam bir düş gördü gece.
Düşünde Kelebekler vardı.
Her kelebeğin bir adı. 
Birçok rengi vardı.

Kırmızı.
Sarı.
Mavi.

Kelebek

Bir adam bir düş gördü gece.
Düşünde Kelebekler vardı.
Her kelebeğin bir adı. 
Birçok rengi vardı.

Kırmızı.
Sarı.
Mavi.

3 Ekim 2013 Perşembe

Monologlar

“Ne zaman sevmek hakkında düşünsem işe geç kalıyorum. Hüzünleniyorum. Durakta bekleyen kim varsa o an ortak ediyorum hüznüme. Hergün durakta hüznüme ortak ettiğim insan sayısı artıyor. Bu sabah 37. Kişiyi ortak ettim. Orta yaşın biraz üstünde hafif kırlaşmış saçları ve adres tarif etmeye hevesli,kendi tarzını beyaz çoraplarında apaçık yansıtmış bir adam. Adam dediğime bakma hüzün abidesi. Ne vakit biri bana kıymetten bahsetse aklıma hep o duraktaki insanlar gelir. Hepside kıymet vermiş. Hepside orta yaş sendromu yaşamakta.”


1 Ekim 2013 Salı

Ankara

Sen bana çocuklarımdan daha fazla kıymet verdin Gülendam. Benim çorabımın tekini aradın evin en ücra yerlerinde. Buldun. Yıkadın. Giydirdin. Sana nasıl gönül koyarım. Çocuklarım beni aramazken sen durdun arkamda. Sen bana ses oldun. Sen akıl oldun düştün önüme. Aha bu gittiğim yol gibi pak. Şimdi otobüsün en ön koltuğundayım. Yanım boş. Konuştuğumuz her an aramıza mesafeler giriyor. Sesinin tonuda giderek uzaklaşıyor sanki. Farkettin mi?  Şimdi gidiyorum ama aklım sende Gülendam. Bavulumu karıştırırken farkketim demin. Sana çakmak almıştım iki tane. Vermeyi unuttum. Nasıl üzüldüm bir bilsen. En sevdiğin renklerden aldım. Kırmızı ve yeşil. Çok kalmam dönerim yakında. Çakmakları da sana dönünce veririm. Hoşçakal.