Hürriyet

7 Mayıs 2013 Salı

Aruk Eliha'nın gurbet macerasından bir kesit.

Aruk Eliha.

Sevdiği kadın uğruna gurbete gitmek gibi çılgın fikirleri olan para biriktiremeyen nev-i şahsına münhasır bir Anadolu insanı Aruk Eliha..Babasıyla geçirdiği 24 kocaman senenin ardından bir takım kararlar almış.Zaman tüketme konusunda profesyonel manada çalışan bir emekçi. Kendine ait besteleri bulunan.Şiirler yazan. Karakteri karışık. Üstüne üsttük ispanyol paça pantolonlarıyla başı dertte bir kişilik. Adli sicil kaydı bulunmaz. Akıl fikir sahibi bir insan. Bir karıncayı incitmek gibi niyeti olmadı hiçbir zaman..
Babasıyla belki ilk defa bazı konularda çatışacaktı. Gitmek istiyordu. İspanyol paça pantolonuyla Avrupa'yı titretmek istiyordu. Babası tamda bu noktada kuşkuluydu işte. Kendi dünyasında yaşamış bir genci Avrupa'nın ortasında bir başına salmak tabiri caizse kuşu kurda emanet etmekle eşdeğerdi.
Israrcıydı. İstekliydi. En sonunda babasını ikna etmeyi başardı. İkna etmek sayılmaz aslında. Babası ısrarı karşısında pes etmişti. Endişeliydi. Bir o kadarda korkuyordu.
30 Nisan 1982 günü öğleden sonra güneş tam tepedekyen yola çıktı Aruk Eliha.

Yüreğinde kuşlar vardı.
Sorular bir çok. 
Alışılmadık sahneler alakasız adamlarla can bulur.
Göz bebekleri aniden büyür.
Saattin geç saatlerinde münasebetsizce kapınız çalar.
Bir gün babasına kıldığı namazın manasını sormuştu. Dua'ların manasını biliyormusun baba.
Mensubu olduğun din'i hiç sorguladın mı.
Babası şöyle demişti.;
Evlat bizim dinimiz mantık dini değildir.
Bizim dinimiz nakil dinidir.
Bu sebepten sorgulamayız.
Aldığı yanıt karşısında kalesini terk eden kaleci misali kenara çekildi.
Atılan gollerin bir manası yoktu.
Sebepler sıraladı kendince 
yaşamını,varlığını özümsedi.
O günden sonra babasına pek soru sormadı. Bayramlarda el öpüp rıza alması yetti.

Aruk Eliha.
Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardında kendisini gurbette buldu.
Bir tanıdığı vasıtasıyla inşaat işinde çalışmaya başladı.
Günler hızlıca birbirini kovalamaya başlamıştı artık.
Artık beste yapıp şiir yazamıyordu. Kolunun ağrısından hemen uyumak istiyordu. Gurbet gözünde bir an'da küçülmüştü. Buna hasrette eklenince akşamları zor eder hale gelmişti.
Bir mühlet sonra işinden ayrıldı ve kendisiyle daha vakit geçirebileceği bir iş aramaya koyuldu.
O arada tanıştığı bir kadınla yakınlaşmıştı.
Adı Weronika'ydı. 
Dilini bilmiyordu.
Zamanla anlaşmaya ve dil öğrenmeye başladı. Zor olsada bunu başardı. Çünkü aşık olmuştu.
Weronika'yla geçirdiği her saniye çok değerliydi.
Yeniden beste yapmaya ve şiirler yazmaya başlamıştı.
Kendisine vakit ayırabileceği bir iş'te bulmuştu.
Artık gurbetin sınırları genişlemişti ve kader yüzüne gülmüştü.
Yine sıradan bir günün ertesi Weronika kendisini yemeğe davet etmişti.
Ailesiyle tanıştıracaktı. Aruk çok heyecanlıydı. En beğendiği pantolonu giyip gri gömleğiyle yola koyuldu. Alnında soğuk terler vardı. Çiçekçiden bir demet papatya aldı. 
Weronika çiçek sevmezdi ama olsun.
Kendisini Weronika'nın babasının karşısında kanepe koltukta otururken buldu.
Göz göze gelmekten çekiniyordu.
Bu durum Weronika'nın babasının hoşuna gitmişti.
Gülümsüyordu.
Weronika ipek komidinin yanında öylece duruyordu.
Belli belirsiz etrafına bakınıyordu.
Kulağı çınlıyordu.

Aruk Eliha'nın gurbet macerasından bir kesit.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder